- 13 Nis 2019
- 402
- 618
- Cinsiyetiniz nedir?
Soluk bir kağıda düşen mürekkep damlası gibi öyle bir dağılır ki “o“ kağıda sürreel bir tabloya dönüşür, "Belleğin Azmi". Beynimin kıvrımlarında dolanır durur silueti içsel bir savaş başlar sonra. Güçlü olma sanrılarının içinde kan yerine mürekkep akmaya başlar damarlarımda.. Bir serçeye dokunur gibi dokunmak isterim ona. Sanırım ki elimi serbest bıraksam uçar ve kaçar, çok sıksam da ölür. Oysa bir Simurg’tur. Güneşin parçasıdır, ne kadar ölür sansam da yeniden doğar "Belleğin Azmi" ile savaşan ruhumda. Akar gider saatler yanında, bildiğimi unutturur, bilmediğimi ise öğretir bana o çok güzel gözlerine baktıkça. Gözlerinde kaybettiğim gerçekliği bu kez farklı bir meta ile aramaya başlatır bana. Zamansız esen bir rüzgar olmak isterim mesela, hoyratça eserken boynundan teninin kokusunu çalıp, en derin nefesime saklamak. Ama ben eksiğim, tutamam nefesimi bir başıma. Öyle bir an gelir ki yumru gibi oturur zamanın acımasızlığı gerçek dünyamda.
İyi bilirim ki yoktur bir yandan da, sanrıdır İncilay. Gerçek olmadığını bildiğim hayaller gibidir. Su perisi gibi mesela, kana kana içsem giderilmeyecek susuzluğuma çare sanırım. Yanında iken çizilen sürreel tabloda kayan saatlerin akreplerinden yana saf tutarım ben. Çünkü daha yavaş geçsin isterim zaman. Hangi objeyi tutarsam tutayım geldiğim yer "Sonsuzluğun Kapısı" adlı litografidir. Görünmez ellerimi başımın arasına alıp kara kara düşünürüm. Bu rüyadan ayılmam için sütlü bir kahve ikram eder bana o. Alçak gönüllülüğünün ufku büyük okyanusun en derinlerine uzanır. Dalmayı bilmeyen eremez, bakmayı bilmeyen göremez. Bilmediğim bir dilde konuşuyormuşçasına anlatmaya çabalarım kendimce, hep eksik anlatma korkusuyla uzun uzun. Onunsa berrak bir algısı ve keskin bir zekası vardır, altyazı verilmez. Benim bilmediğim o dili, o çoktan öğrenmiş ve unutmuştur bile. Usulca uğurlar Sonsuzluğun Kapısı'ndan beni.
Yanında geçmesin diye tempo tuttuğum akrepe küserim bu kez yavaş dönüyor diye. Zaman geçmeli artık, çıktığım kapıdan hülyalara tekrar dalma dürtüsü siner bedenime. Gidip görmediğim kıtaları keşfetme heyecanı gibi gelir, teninin dokunmadığım noktaları. Bir çiçeğin mesela leylak kokusunda aramak onu... Betimleyemediğim nice yoğun duygu...
Mutluluğun aşırı dozudur. Bu mutluluk, temkinli ve yorgun bedenime ufak ufak verilsin isterim. Kül olsun isterim onun özlemi, öyle ya Simurg, hep kendini yakacak değil. Biraz da onsuzluğu yaksın bedenimde.
Hislerim böyle. Dilim döndüğünce farklı bir referans yazmaya çalıştım. Okuyanları sıkmamışımdır umarım. Kendisinin izniyle bu şekilde bir şeyler yazmak istedim. Görüşmelere bakış açım bir insanı tanımak, ayrılan vakitte dünya telaşından kopmak benim. İncilay büyüleneceksiniz diyor ve evet büyülüyor
Bu hislerle de baş edebilecek olgunluktayım kendimce. Bana vakit ayırdığı için kendisine minnetimi de biraz daha farklı dile getirmek istedim. Her şey gönlünce olsun, umarım tekrar görüşebiliriz. Daha paylaşacak çok şeyimiz olabilir
Çok keyifli anlar geçirdiğim mükemmel bir tanışma oldu. Çok teşekkürler İncilay.
İyi bilirim ki yoktur bir yandan da, sanrıdır İncilay. Gerçek olmadığını bildiğim hayaller gibidir. Su perisi gibi mesela, kana kana içsem giderilmeyecek susuzluğuma çare sanırım. Yanında iken çizilen sürreel tabloda kayan saatlerin akreplerinden yana saf tutarım ben. Çünkü daha yavaş geçsin isterim zaman. Hangi objeyi tutarsam tutayım geldiğim yer "Sonsuzluğun Kapısı" adlı litografidir. Görünmez ellerimi başımın arasına alıp kara kara düşünürüm. Bu rüyadan ayılmam için sütlü bir kahve ikram eder bana o. Alçak gönüllülüğünün ufku büyük okyanusun en derinlerine uzanır. Dalmayı bilmeyen eremez, bakmayı bilmeyen göremez. Bilmediğim bir dilde konuşuyormuşçasına anlatmaya çabalarım kendimce, hep eksik anlatma korkusuyla uzun uzun. Onunsa berrak bir algısı ve keskin bir zekası vardır, altyazı verilmez. Benim bilmediğim o dili, o çoktan öğrenmiş ve unutmuştur bile. Usulca uğurlar Sonsuzluğun Kapısı'ndan beni.
Yanında geçmesin diye tempo tuttuğum akrepe küserim bu kez yavaş dönüyor diye. Zaman geçmeli artık, çıktığım kapıdan hülyalara tekrar dalma dürtüsü siner bedenime. Gidip görmediğim kıtaları keşfetme heyecanı gibi gelir, teninin dokunmadığım noktaları. Bir çiçeğin mesela leylak kokusunda aramak onu... Betimleyemediğim nice yoğun duygu...
Mutluluğun aşırı dozudur. Bu mutluluk, temkinli ve yorgun bedenime ufak ufak verilsin isterim. Kül olsun isterim onun özlemi, öyle ya Simurg, hep kendini yakacak değil. Biraz da onsuzluğu yaksın bedenimde.
Hislerim böyle. Dilim döndüğünce farklı bir referans yazmaya çalıştım. Okuyanları sıkmamışımdır umarım. Kendisinin izniyle bu şekilde bir şeyler yazmak istedim. Görüşmelere bakış açım bir insanı tanımak, ayrılan vakitte dünya telaşından kopmak benim. İncilay büyüleneceksiniz diyor ve evet büyülüyor

